Dünya Savaşı’ndan Günümüze Türkiye-Yunanistan İlişkileri

Yunanistan’ın Ortaya Çıkışı

Yunanistan, 25 Mart 1821’de Osmanlı Devleti’nden ayrılarak ve bağımsızlığını ilan ederek kurulmuştur. Osmanlı Devletinden ilk bağımsız olan devlettir, ayrıca yıkılış sürecinde tetikleyici etkenlerden biridir. İngiltere, Fransa gibi Avrupalı devletler tarafından desteklenmektedir. Bizans’ın kalıntılarına sahip olan bu devlet bir nevi Avrupa’nın şımarık çocuğudur ve konumu dolayısıyla her zaman destek bulmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Ortaya Çıkışı

Osmanlı Devleti’nin geri döndürülemez biçimde parçalanma aşamasına gelmesiyle yeni bir devlet kurma gerekliliği doğdu. Şüphesiz milliyetçilik akımlarının doğuşu bağımsız bir Türk Devleti fikrini genç nesle aşılamıştı. Mustafa Kemal ve arkadaşları batan bu devletin içindeki yorgun halka yolu gösterdi ve bağımsızlık için son bir direniş gerçekleşti. Sırasıyla meclis (23 Nisan 1920), ordu ve son olarak cumhuriyet kuruldu (29 Ekim 1923). Osmanlı Devletinden bağımsız olan devletlerle sınır komşusu oldu.

1. Dünya Savaşı’nın Patlak Vermesi

1. Dünya Savaşı’nın asıl nedeni; sömürgecilik faaliyetleriyle artan gerilimin Avrupa arası sömürgeleri paylaşamama ve artan zenginliğin üstünlüğe dönüşmesi ile karmaşanın çıkmasıdır, ancak görünen nedeni Avusturya-Macaristan Veliaht Prensi’nin Sırp bir milliyetçi tarafından öldürülmesidir. Bu olayın arkasından pek çok devlet birbirine savaş ilan etmeye başlamıştır. Osmanlı Devleti de kaçınılmaz olanı değiştirmek için mecburen savaşa girmiştir, fakat Osmanlı açısından bu savaş yenilgiyle sonuçlanmıştır.

izmirin işgali

Dünya Savaşı Sonrası Türkiye-Yunanistan İlişkileri

Dünya Savaşı ile Osmanlı Devleti zorlu bir sürece girmiş oldu çünkü zaten sürekli olarak savaş geçirmiş olmasından dolayı oldukça yorgun düşmüştü. Eğer savaşa girmezse müttefiki olmayacak ve kendini savunamaz bir halde parçalanacaktı. İlk istediği ittifak İngiltere’nin yanıydı ama İngiltere zaten Osmanlı üzerindeki amaçları için savaşta bölgeyi kimseye bırakmamak adına mücadele ediyordu bu yüzden yanaşmadılar. Çaresiz kalan Osmanlı Devleti ittifak olarak Almanya’yı kabullenmiş oldu. Osmanlı’ya verilen Yavuz ve Midilli Gemileri Rus limanlarını bombalayınca Osmanlı bu savaşın içine girmiş oldu.

Bu süreçte Osmanlı topraklarında gözü olan Yunanistan da faaliyetlerine başladı. Osmanlı Devleti savaş öncesi verdiği imtiyazlar nedeniyle pek çok yabancı milletin topraklarında misyonerlik yapması sonucu iyice zayıflamıştı. Ayrıca bazı zararlı cemiyetler aracılığı ile Osmanlıyı zayıflatma çabaları da meyvesin vermişti. Yunanlara ait olan Etnik-i Eterya Cemiyeti hakları olduğuna inandıkları toprakları almak için savaşa katılacaktı. Fakat savaş bitmesine ve Osmanlı’ya Sevr Anlaşması kabul ettirilmeye çalışılma sürecinde yeni gelişmeler yaşanmıştı. 15 Mayıs 1919’da ise Yunanistan; Amerika, İngiltere ve Fransa’nın koruması altında İzmir’i İşgal ettiler ve yakıp yıktılar amaçları ise ‘Megali İdea’ yani Büyük Yunanistan’ı kurmaktı.

Anadolu’da olaylar devam ederken Mustafa Kemal’de Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası Türk Milletini toparlamak için Samsun’a çıkmıştır. Yunan işgali altında olan Batı Anadolu ve diğer devletlerin işgali altında olan Türkiye Coğrafyasını tek kurtarabilecek unsur yine Türk Halkının kendisiydi. 19 Mayıs 1919’da Milli Mücadele faaliyetleri başladı. Osmanlı Hükümeti, Avrupalı Devletlerin baskısıyla bu direnişi durdurmaya çalışsa da başarılı olamadı. Meclis ve düzenli ordu ile düşmanlara karşı direniş başlamış ve nihayetinde 11 Ekim 1922’de Mudanya Ateşkes Anlaşması ile artık kâğıt üzerinde mücadele kazanılmıştır. Yunanlılar, 9 Eylül’de İzmir’den denize dökülmüştür.

Lozan Antlaşması ile sorunların çözüme kavuşması için ‘Nüfus Mübadelesi’ yapılmasına karar verilmiştir, Yunanistan savaş tazminatı olarak Karaağaç bölgesini Türkiye’ye teslim etmiştir. Lozan’dan sonraki süreçte ise mübadele sırasında Etabli sorunu meydana geldi, İstanbul’da oturan Rumlar ve Batı Trakya’daki Türkler konusunda iki devlet anlaşamadı. Yunanistan’ın diretmesi ve Türklerin mallarına el koyması gibi olaylar sonucu pek çok sıkıntı meydana geldi. Bu sorun ancak 1 Aralık 1926’da Atina Antlaşmasıyla çözüme kavuştu. Tüm bu sorunlara rağmen Dünya’da yaşanan olaylar ve Türkiye’nin politikaları sonucu bir Türk-Yunan Antlaşması gerekliliği doğdu. Bu antlaşma 14 Eylül 1933’te imzalanan Dostluk Antlaşması ‘Entente Cordiale’ idi.

Bu tarihten itibaren ilişkiler iyiye gitmeye başlamıştı çünkü ortak bir tehdit olan Sovyet Rusya ve ticari ağdan faydalanma hedefleri benzerdi. Türkiye Cumhuriyeti, Balkanlara karşı sınırını korumak amaçlı olarak her Balkan Devleti ile anlaşma yapıyordu sebebi ise Atatürk’ün ‘Yurtta sulh, Cihanda sulh’ anlayışıydı bu sayede Balkan Antantı imzalandı. Atatürk’ün vefatından sonra bile bu iyi ilişkilerin devamı sağlanmaya çalıştı çünkü 2. Dünya Savaşı patlak vermişti olası ittifaklar için hazırlıklar yapılmıştı. Türkiye savaşa girmemesine rağmen Yunanistan’a dolaylı yoldan yardımda bulunmuştu çünkü Balkan Antantı imzalanmıştı ve dostça ilişkilerin devamı isteniyordu. 2. Dünya Savaşı sonrası Türkiye ve Yunanistan, NATO’ya girme yönünde paralel bir politika izlemeye başladı amaç SSCB tehdidine karşı kuvvetli müttefikler sağlamaktı ki hemen hemen aynı zamanda üyelikleri sağlandı. Bu süreç zoraki devamlılığa sahipti çünkü Kıbrıs Sorunu baş gösteriyordu ve SSCB tehdidi durumu pek tersine çeviremedi.

Yunanistan hafızasından silemediği Megali İdeası için Türklere karşı saldırı eylemlerinde bulunuyordu üstelik savaş sonrası Rodos ve 12 adalar İtalya’dan alınıp kendisine verilmişti. Mübadele gereği karşı ülkelerde kalan vatandaşlar sorunlar yaşamaya başlamıştı. Türklere olan saldırılara karşı 6-7 Eylül olayları gerçekleşecekti ve Türkiye’de artık bölgede sadece Türkleri istemeye başladı. 1950’de Yunanistan, Kıbrıs’ı ilhak ettiğini açıkladı buna karşılık Türkiye bunu kabul etmedi ve bölgede kendi halkının da olduğunu ve söz sahibi olduğunu açıkladı. Kötüleşmeye başlayan ilişkiler çıkmaza girmişti üstelik Yunanistan açıkça bölgede self determinasyon hakkı isteyerek Birleşmiş Milletlere başvurmuştu. Ancak bu talep reddedilince bölge Türklerine saldırılar düzenlenmiş ve göç için mecbur bırakılmışlardır.

Yaşanan olaylar sonucunda İngiltere 1955’te Londra Konferansı düzenlemiş ancak Konferanstan sonuç çıkmamıştır. Türk halkı yaşananlara daha fazla dayanamayarak Türkiye Cumhuriyetinden yardım talep etmiş. Durum düzelmeyince İngiltere yeni bir plan ortaya atmıştır; Foot Planı ile eşitlik sağlayan ve Makaryos’un sürgününü bitiren çözümdü fakat taraflar bunu kabul etmedi. Yunanistan iddiasında ısrarcı oldu ve tekrar BM’ye başvurdu bunu İngiltere’nin şikâyeti takip etti. Sorun büyüyünce ABD araya girerek müdahalede bulunmuştur ve Kıbrıs Cumhuriyeti kurulması ile sonuçlanmıştır.

Kıbrıs tamamen bağımsız değildi; Türkiye ve Yunanistan’a bağlıydı ama Rum ağırlığı biraz daha fazlaydı ki bu Yunanistan’a tekrardan fırsat vermişti. Bağımsız olan devleti lehine kullanarak Türklere karşı tekrar saldırıya geçti; 1963’te yaşananlar Kanlı Noel olarak geçecekti tarihe. Saldırıların artması ile İngiltere ve Türkiye müdahalede bulunmuş Türkiye bu duruma ek olarak Türk Hava Kuvvetleri harekete geçirmiştir. Durum devam ettiği gibi BM’nin saldırgan Rumlara hükümet olarak ifade etme hatası yüzünden Kıbrıs bağımsız olarak görülmüş ve saldırılar artmıştır. Türkiye sessiz kalamayarak askeri müdahalede bulunmak istese bile ABD Dışişleri Bakanı Johnson mektup yazarak vazgeçilmesini istemiştir. Ama 1964’de sözde Barış Güçleri sorunlara çözüm bulamadığı için Türk Uçakları Kıbrıs üzerinde uyarı amaçlı dolaştı hatta Rum mevzi bombaladı. Amerika yeni teklifler yaptı (Acheson Planı) ama iki taraf tarafından yine reddedildi. Bir süre çatışmalar durduysa da bitmedi 1967’de yeniden alevlendi hatta Yunanistan’da askeri darbe sonrası pazarlık yapıldı ama karşılıksız kaldı. Türkiye yeniden askerî harekât kararı alınca ABD müdahalede bulundu ancak artık süreç iyice rayından çıkmıştı ve EOKA ayrışmaya başlayınca Türkiye garantör olan İngiltere’ye müdahale etmeyi söylese de olumsuz yanıt alınca harekete geçti amaç Türklerin can ve mal güvenliklerin korunmasıydı.

Türkiye Yunanistan İlişkiler

Kıbrıs Barış Harekatı Sonrası İlişkiler

Bölgede iki taraflı yönetim talebi isteyen Türkiye harekâtı durdurmuştur ve Cenevre’de görüşmeler başlamıştır. Ancak 2. Cenevre Konferansında da sonuç alınamayınca yeniden harekat düzenlendi ve KTFD (Kıbrıs Türk Federe Devleti) kuruldu. Uluslararası arenada Türkiye’ye tepkiler geldi hatta ABD silah ambargosu uygulamaya başladı. Arabuluculuk ile durum değiştirilmeye çalışıldı. Nüfus müdahalesi yapılmış adada denge oluşturulmaya çalışılmıştı ikili yapı oluşmayıp üstüne Rumların uzlaşmaması sonucunda 15 Kasım 1983’te KKTC (Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) kuruldu.

KKTC kabul görmese de Türk tarafı amacından vazgeçmedi ve iyi ilişkiler konusunda çabaladı. Fakat Rum tarafının sözde meşru oluşu sebebiyle bu girişimler reddedildi. Rum tarafı ve Yunanistan kurulan devleti yok etmek isterken yeni yollara başvurmaya başlamış ve Türkiye ile KKTC’nin arasını açmak istemiştir. Sonuç alınamayınca silahlı çatışmalar, sınır delme girişimleri, asker vurulması gibi olaylar gerçekleşmiş 1996-1997’de gerilim tırmanmıştır. Avrupa Birliği bu siyasi karmaşada adada sorunlara yönelik sonuç alınmadan Kıbrıs’ı birliğe katamayacağını söylemiştir. Rum tarafı tepki gösterse bile siyasi arenada ihtiyacı olan güç için soruna yönelik çözüm bulmaya çalışmıştır. Yunanistan ise Rumların en büyük destekçisi olmaya devam etmiş üstelik BM bile Türk tarafını yok saymıştır. Yunanistan ve Rum tarafı bu durumdan güç almış Türkiye ve Türk tarafına baskılara devam etmiştir.

2002 yılında ise Türkiye’de yaşanan iktidar değişikliği ile başa Adalet ve Kalkınma Partisi gelmiştir. AKP iktidarı Kıbrıs sorununa karşı mevcut durumun devamı yönünde bir tutum sergilemiş hatta Annan Planı ile AKP ve Denktaş ters düşmüştür, çözümsüz kalınmıştır. 2004’te referandum yapılma kararı alınmıştır. Karar sonrası KKTC bağımsız olmuş ve Rum tarafı AB’ye Kıbrıs Hükümeti olarak girmiş. Durum böyle olunca Rumlar Türk tarafına baskı kuramasın diye Türkiye, KKTC’nin haklarını koruyacağını ifade etmiştir. KKTC olaylar sırasında izolasyonda iken 2005’te Azerbaycan uçuş yapma kararı almış fakat baskılar sonucu yapamamıştır. 2006’da Abdullah Gül 10 maddelik bir antlaşma sunmuş fakat reddedilmiş ve 8 Temmuz Anlaşması ile 5 maddelik yeni bir anlaşma hazırlanmış fakat Rum kesimi sürekli kendi lehine sonuç istemiştir.

Çözüm girişimleri sürekli sonuçsuz kalmış üstüne üstlük 2011’de ada da Türkiye karşıtı pankart açılmış pankart karşısında Başbakan Erdoğan ‘Ülkemizden Beslenenler’ ifadesi kullanınca Besleme Krizi patlak vermiştir. 2012 yılında ise Türkiye, KKTC’ye içme suyu sağlamak içi Can Suyu projesini başlatarak Rum kesimine gizli bir mesaj vermiştir. Yunanistan artık çözümsüz bu olaya takipçi olmaktan çok sorunu AB’nin çözmesini beklemektedir. 2010‘da ise Kıbrıs Sorunundan ayrı olarak Yüksek Düzeyli İş Birliği Konseyi (YDİK) kurulmuş iki ülkenin ticari çıkarları gözetilmeye çalışılmıştır. Bunlar dışında ilişkiler iyi gibi görünmesine rağmen sık sık krizler patlak vermekte ve ilişkiler çok gerilmektedir.

türkiye yunanistan ayasofya

Son yıllarda gündeme gelen sorunlar Kıta Sahanlığı, Karasuları ve Kıbrıs Sorunu, Sondaj krizi, Kardak Krizi, Suriye Mülteci Sorunu, Ayasofya’nın ibadete açılmasıdır. Sonuç olarak Türkiye-Yunanistan arasındaki ilişkiler başlangıçtan itibaren gelgitli ve gerilimliydi. Osmanlı Devleti’nde barış içerisinde yaşayıp sonradan milliyetçilik akımı ile kışkırtılmış olan bu halk kendi devletini kurduktan sonra adeta doğduğu toprağa ihanet eder olmuştu. Kendisine hak gördüğü bölgeleri elde etmek adına körü körüne, kanıtsız şekilde Türk Halkına haksız muamelelerde bulunmuştur. Yunanistan bu umursamaz tavırları ve ısrarcı hallerine bugün dahi devam etmekte sık sık Türk sınırlarını ihlal ederek tacizde bulunmaktadır. Avrupa’nın tepkisizliği nedeniyle cesaret bulan Yunanistan’ın tavırları nedeniyle Türk-Yunan ilişkileri sürekli çıkmazdadır. Gerek kültürel gerek bölgesel (Anadolu) sahiplenmeleri ile Türk halkını kışkırtmaktadır (Sarma, Yoğurt, Baklava, Laz Böreği vb. Sahiplenmektedir). Atatürk’ün çabaları sonrasında ise SSCB tehdidi dışında pek yakın ilişkiler tesis edilememiş Kıbrıs Sorunuyla tırmanan gerilimli ilişki pek yumuşayamamıştır.