ermeni meselesi sozde soykirim ve tehcir kanunu P4unFhRv
ermeni meselesi sozde soykirim ve tehcir kanunu P4unFhRv

Ermeni Meselesi, Sözde Soykırım ve Tehcir Kanunu

Ermeni Toplumun Osmanlı’daki Durumu

Ermeni halk, olayların ve çatışmaların başladığı döneme kadar Osmanlı Devleti’nin içinde bulunan farklı uluslardan halklar ile uyumlu ve huzur içinde yaşamışlardır. Osmanlı Devleti diğer azınlıklara tanıdığı hakları Ermenilere de tanımıştır. Ermenilerin kendilerine ait Patrikhaneleri vardır dolayısıyla bir yönden diğer Hristiyanlardan ayrılıyorlar, Ermeniler Gregoryen mezhebine mensupturlar. Diğer azınlıklar için söylenmeyen bir tabir Ermeniler için söylenmektedir. Bu tabir da Milleti Sadıka‘dır, yani sadık millet. Ermeniler sosyal ve kültürel yaşam olarak Türklere yakındırlar. Ermenilerin yaşadıkları bölge Vilayet-i Sitte olarak adlandırılıyor yani altı vilayet. Bunlar ise; Van, Erzurum, Bitlis, Sivas, Elazığ, Diyarbakır şehirleridir. Köylerde yaşayan Ermeniler de vardır, şehirlerde yaşayan Ermeniler de vardır. Şehirde yaşayanlar genellikle el sanatlarına dayalı mesleklerle uğraşıyorlardı. Osmanlı Devleti bürokrasisi içerisinde de Ermeniler değişik kademelerde görev alıyorlardı.

Osmanlı Devleti’nde milliyetçilik isyanlarının başlangıcı 19. yüzyıl olmasına rağmen Sırplarda, Bulgarlarda hareketlilik olmasına rağmen Ermenilerde bu hareketlilik görünmemiştir. Türkler ve Ermeniler neredeyse 1000 yıl beraber yaşamışlar bunun 900 senesi huzurlu geçmiştir. Bu zamanın büyük kısmı her iki tarafın da iç içe yaşadığı mutlu olduğu bir dönemdir. Son 100-150 yılı ise kanlı olaylarla geçmiştir.

Ermeni Meselesinin Ortaya Çıkışı

Ermeni Meselesi, Ermenilerin çıkardığı bir mesele değildir. Bunun sebeplerini başka yerlerde aramamız gerekmektedir, bu mesele Batılı devletlerin çıkarmış olduğu bir meseledir. Misyonerlerin, İngiltere’nin, Fransa’nın, Rusya’nın, ABD’nin faaliyetleri ve bu bölgede birbirleriyle çekişme halinde olmaları Ermeni Sorununun ortaya çıkmasının temel sebebidir. Özellikle iki devleti ön plana çekmemiz gerekiyor. Bu iki ülke Rusya ve İngiltere’dir. Rusya ve İngiltere arasındaki çekişmelerin, rekabetin ve Doğu Anadolu üzerindeki emellerin kurbanı Ermeniler ve Türkler olmuştur.

Ermeni Meselesinin veya Ermeni Sorununun ortaya çıkışı 93 Harbi‘dir, 93 Harbi sonrası imzalanan Ayastefanos Antlaşması‘dır. Ruslar İstanbul önlerine kadar gelince dönemin Ermeni Patriki Narses, Rus Komutanından birtakım taleplerde bulunmuştur. Böylelikle Ayastefanos Antlaşması’nda Ermeniler ile ilgili birtakım maddeler yer almıştır. Ermenilerin yaşadığı bölgelerde ıslahatlar yapılacaktır, Ermeniler saldırılara karşı korunacaktır gibi maddeler yer almıştır. Bu maddeler daha sonra Berlin Antlaşması‘nda da devam ettirilecektir. Yapılacak ıslahatların neler olduğu açıkça belli değildir. Bu sonradan tespit edilecektir. Bunun tespitini ise yabancı devletlerin oluşturduğu bir komisyon yapacak ve Osmanlı Devleti’nden talep edecekler. Dolayısıyla ucu açık bir maddedir ve Osmanlı Devleti egemenliğini tehdit eden bir maddedir.

93 Harbi sonrası İngiltere, Osmanlıya yönelik politikasını değiştiriyor. Önceleri Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünden yana politika izleyen İngiltere 93 Harbi’nden sonra önemli gördüğü toprakları doğrudan ele geçirme politikasına geçiyor. İngiltere Doğu Anadolu’da bir Ermeni Devletinin kurulmasını destekliyor çünkü tampon bir bölge oluşturarak Rusya’nın Akdeniz’e inmesini engellemek istiyor. Rusya da Ermenileri destekliyor ve kışkırtıyor çünkü Ermenileri kullanarak Doğu Anadolu’nun hakimiyetini ele geçirip Akdeniz’e inmek istiyor. Ermeni Sorunu ilk kez Ayastefanos Antlaşması ile ortaya çıkıyor. Ancak bu sorun, mesele hemen silahlı bir mücadeleye dönüşmemiştir. 1878 yılından 1890 yılına kadar 12 yıllık bir boşluk vardır. Ermeni olaylarının ortaya çıktığı tarih 1890 yılıdır. Ancak bu 12 yıllık süreç sessizce örgütlenme faaliyetleri sürecidir.

hınçak ve taşnak cemiyeti

Hınçak ve Taşnak Cemiyetleri

Abdülhamid döneminde Doğu Anadolu’da meydana gelen olayların tetikleyicisi, örgütleyicisi ve binlerce insanın ölümüne sebep olan cemiyetler Hınçak ve Taşnak cemiyetleridir.

Hınçak Çan Sesi anlamına gelmektedir, 1887 yılında İsviçre’de kurulmuştur. Marksist bir cemiyettir, amacı silahlı mücadele ile Ermenistan kurmaktır. Kendilerine ait yayın organları da vardır. Vilayet-i Sitte’de terör faaliyetlerinde bulunmuşlardır.

Taşnak İttifak anlamına gelmektedir, 1890 yılında Tiflis’de kurulmuştur. Amaçları silahlı mücadele ile Ermenistan kurmaktır.

Silahlı Olayların ve Çatışmaların Başlaması

İlk silahlı olaylar komitalar şeklinde 5-10 kişilik çetelerin dağlara çıkmasıyla başlamıştır. Yukarıda saydığımız cemiyetler yol kesip, çiftlikleri basmışlardır. Ermeniler de dahil olmak üzere zorla paralarını alıp çocukları kaçırmışlardır. Bireysel bu eylemlerden sonra Avrupa’nın da dikkatini çekmek amacıyla büyük çaplı olaylar planlamaya başlamışlardır. Bu olayların ilki 1890 Erzurum İsyanıdır, direk şehir merkezinde yaşanmıştır. Erzurum İsyanı, bir Ermeni okulda silah depolanması ihbarı sonrası askerler tarafından okulun aranmak istenmesi sırasında çıkmıştır. Aranmaya karşı direnen Ermeniler isyan başlatmışlardır ve şehirdeki Müslümanlar ile Ermeniler birbirlerine girmişlerdir. Şehir birkaç saat boyunca kontrol altına alınamamıştır ve çok sayıda insan ölmüştür.

1894 yılında Birinci Sason İsyanı ortaya çıkmıştır. Sason günümüzde Batman’a bağlı bir bölgedir, isyan büyük bir isyandır. Bu isyanda da birtakım aktörler tarafından Müslümanlar ve Ermeniler birbirlerine karşı kışkırtılmışlardır ve en sonunda da çatışma yaşanmıştır. Çok sayıda insan ölmüştür, Avrupa’da ses getiren bir olay olmuştur.

Ermeni olaylarının yoğun olarak yaşandığı yıl 1895-96 yıllarıdır. Hınçak ve Taşnak örgütleri hemen hemen aynı dönemde faaliyetlere geçiyorlar, buradan belirli bir yerden emir geldiği çıkarımını yapabiliriz. Her bölgede olaylar baş göstermiştir, aynı tarihte her yerde olayların başlaması tek merkezden yönetildiğinin göstergesidir. Ayrıca olayların çıkış şekilleri de birbirine benzer şekildedir. Özellikle şehir merkezlerinde Müslümanlar ile Ermenileri birbirlerine düşürecek türden provokasyonların olduğunu görüyoruz. Amaç birkaç saatliğine de olsa şehri karıştırmak ve olabildiğince ses getirmektir. Bu olaylar için özellikle şehrin en kalabalık olduğu günler seçilmiştir. Bu yaşanan olaylarda yüz binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Şehirlerdeki güvenlik güçleri olayları yatıştırmak için her yola başvurmuşlardır, redifler de şehre sokulmuşlardır. Ne kadar çok Ermeni ölürse Avrupa’nın müdahalesi o kadar kolay ve hızlı olur düşüncesi vardır, amaç tamamen ses getirip dikkat çekmektir. Bu amaçlarında da başarılı olmuşlardır.

İkinci Meşrutiyet ve 1. Dünya Savaşı Dönemi

1904 yılında Ermeniler tarafından İkinci Sason İsyanı gerçekleşiyor. 1908 yılında 2. Meşrutiyet sonrası Ermeni Olayları tekrar alevleniyor. 1913 yılında bölgedeki olayların artmasıyla bölgeye iki müfettiş görevlendiriliyor. Vilayet-i Sitte için vali tayin edilecek ve bu vali Hristiyan olacak kararı alınıyor.

Osmanlı Devleti 1914 yılında İttifak bloğunun yanında 1. Dünya savaşına katıldı. Böylelikle savaşın genelinde yeni cepheler açıldı. Bu cephelerin en önemlisi Kafkas cephesiydi. Yurdun dört bir yanında zorlu mücadeleler veren Osmanlı Devleti savaş ile uğraşması yetmiyormuş gibi Kafkas Cephesi bölgesinde Ruslar tarafından kışkırtılan Ermeni çeteler ile uğraşmaktadır. Ruslar tarafından desteklenen Ermeni çeteleri, erkekleri savaşa gitmiş Türk köylerini basıp eşkıyalık faaliyetlerinde bulunuyorlardı. 1915 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti yöneticileri, Ermenilerin devlet güvenliğini tehdit ettikleri yönünde beyanatlar vermekteydiler. Buna bağlı olarak İstanbul’da 24 Nisan 1915 tarihinde sayıları 250 kadar olan Ermeni aydın ve liderin yakalanması yönünde emir çıkmıştır.

tehcir kanunu

Tehcir Kanunu

Tehcir Kanunu, zorlu bir savaşın içinde olan Osmanlı Devleti’nin Ruslar ile beraber hareket eden ve eşkıyalık faaliyetlerinde bulunan Ermenileri savaştan uzak bölgelere göndermek için 27 Mayıs 1915 tarihinde çıkarmış olduğu zorunlu göç kanunudur. 1 Haziran 1915 tarihinde Takvim-i Vekayi Gazetesinde yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Resmiyetteki adı ise Sevk ve İskan Kanunu’dur.

Osmanlı Devleti arşivlerine göre tehcire tabi tutulan Ermeni sayısı 413.000 kişi civarındadır. ABD Resmi kaynaklarının vermiş olduğu tehcire tabi kişi sayısı ise 486.000 kişidir. Alınan zorunlu göç kararı keyfe keder alınmış bir karar değildir. Belli başlı haklı sebeplere dayanan bir karardır. En basit örnek olarak Ermenilerin Van’da çıkardıkları isyan ve sonrasında Rus askerlerinin ellerini kollarını sallayarak Van’ı ele geçirmesini gösterebiliriz. Buna benzer olarak Ermeni isyanları sonucunda Malazgirt ve Bitlis’in işgal edilmesini de gösterebiliriz. Yukarıda da yazdığımız gibi en önemli sebebi ise Ermeni çetelerin gerçekleştirdikleri eşkıyalık faaliyetleridir. Gerçekleştirilen zorunlu göç esnasında çıkan karışıklıklar sonucunda hayatını kaybeden Ermeniler olmuştur. Burada aranması gereken kriter kasıtlı olarak mı yapıldığıdır. Tehcir uygulamasının birçok ülke tarafından Soykırım olarak tanınması çok yanlıştır. Bu konunun Ermenistan ve Türkiye taraflarının katılımcı oldukları tarafsız bir komisyonda tartışılması gerekmektedir. Bu tartışmalar yapılırken de 1890 yılı ve sonrası yaşanan tüm hadiselerin ve dönemin şartlarının göz önünde bulundurulması gerekir.