osmanli vakif sistemi vEM24dIN
osmanli vakif sistemi vEM24dIN

Osmanlı Vakıf Sistemi

Vakıf Nedir?

Vakıf, Arapça kökenli bir kelimedir ve durdurmak anlamına gelmektedir. Özel mülk statüsündeki bir malın veya mülkün; Allah’ın rızası gözetilerek özel mülk statüsünden çıkarılıp vakfedilmesidir, hizmete sunulmasıdır. Vakıf benzeri uygulamaların önceki topluluklarda da var olduğu biliniyor. İslam öğretileri ile beraber vakıf uygulamaları kurumsallaşmış, hukuki statüsü ve altyapısı oluşturulmuştur. Vakıf uygulamaları özellikle Osmanlı Devleti’nde çok yaygınlaşmıştır.

Vakıf uygulamalarının şer’i dayanağına bakacak olursak İslam öğretileri ile ilişkilendirilmekte olduğunu görürüz. Dayanak kaynaklarından birisi de Hz. Muhammed’in hadisleridir. Bu hadislerden birisi Sadaka-i Cariye hadisidir, vakıf sürekli akan bir sadakadır. Amel defteri ölünce kapanır ancak bu durumun üç istisnası vardır. Arkasında salih evlat bırakan, arkasında ilim bırakan ve arkasında sadaka-i cariye bırakan. Bu hadise dayanarak Müslümanlar arkalarında sadaka-i cariye bırakmaya çalışmışlardır, bunun en uygunu olarak da insanların yararına kurumlar bırakmaktır.

Vakıflar Hakkında

Vakıfların kuruluşu ve işleyişine baktığımızda, vakfı kuran kişiye Vâkıf denirdi. Vakfın amacı, gayesi, hedefi ayrıntılı bir şekilde Vakfiye üzerine yazılırdı. Vakfiye veya Vakıf Senedi denilen belgede vakfın kurucusu, niteliği, ölçüleri, sınırları, gelirleri, çalışanları ayrıntılı bir şekilde tanımlanırdı. Vakfın idaresinden sorumlu olan kişiye Mütevelli denilir. Eğer vakıf çok genişse bunun yerine Mütevelli Heyeti olur. Vakfın yine kendi içinde verdiği hizmete göre doktor, muallim, aşçı vb. çalışanları olur. Vakfın çalışanlarına ise Murtezika denirdi. Bu türden bilgiler Vakfiyeye kaydedildikten sonra, Vakfiye genelde dua ile başlar ve beddua ile biterdi. Kuranlar ve emek harcayanlar için dualar edilir, bu hizmeti yerine getirmeyenler ve kötüye kullananlar için beddua edilirdi. Bir vakfın geçerli olabilmesi için kadı siciline kayıt edilip onaylanması gerekmekteydi.

Vakıflar bulundukları bölgede sosyal hayata büyük ölçüde etki etmişlerdir. Vakıf merkezleri de genellikle de sosyal yaşamın çok olduğu merkezlerde bulunmuştur. Ancak bunların gelirleri farklı bölgelerde vakfedilmiş araziler olabilir. Vakıfların devlet tarafından müsadere edilmesi yani el konulması yasak olduğu için zaman zaman zengin kimseler kendi mallarına el konulmasın diye mallarını çoluk çocuklarına bırakmak için vakfederlerdi.

Vakıflar adeta bir sosyal güvenlik müessesesi görevi de görüyordu. Bu açıdan bakıldığında çeşitli toplumsal kesimler kendi aralarında olağanüstü durumlarda ihtiyaçları karşılamak üzere vakıflar veya sandıklar kurmuşlardır.

osmanlıda vakıf sistemi

Osmanlıda Vakıf Sistemi ve Vakıf Çeşitleri

Osmanlılarda da vakıf müessesesinin önemli bir yer tuttuğunu görüyoruz. Temel kamu hizmetleri olarak görebileceğimiz; Sağlık, eğitim, ulaşım hizmetlerinin gider kayıtlarını Osmanlı bütçesinde göremiyoruz. Çünkü bu hizmetler ile ilgilenen vakıflar vardır. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren vakıfların varlığı biliniyor, sınırlar genişledikçe de vakıfların sayısında ve çeşitlerinde artış olmuştur.

Eğitimde medreseler, külliyeler; Dini alanda camiiler, tekkeler, zaviyeler; Sağlık alanında darüşşifalar, hastaneler, aşevleri, ruh sağlığı merkezleri gibi vakıflar mevcuttu. Çevre, yol bakımı ve hayvan hakları ile ilgili vakıflar da mevcuttu. Sosyal hayatta fakirlerin ihtiyaçları ile ilgilenen, evlenme çağında olup da evlenme imkanı olmayanlarla ilgilenen vakıfları da görmekteyiz. Uzun lafın kısası her türlü alanda çok çeşitli vakıflar mevcuttu.

Osmanlı’daki vakıflar çerçevesinde bakıldığı zaman vakıfların hukuki statüleri ikiye ayrılıyor. ilki, sunduğu hizmet itibariyle birebir o vakıftan istifade edilen vakıflardı bunlara müessesat-ı hayriye denilirdi. İkincisi ise akarat-ı mevkufe denilen vakıf gelirleriydi. Bu vakıflar birinci kısımdaki müessesat-ı hayriye vakıflarını finanse eden vakıflardı. Örnek vermek gerekirse birinci kısım yani müessesat-ı hayriye vakıfları; camiiler, aşevleri, medreseler, darüşşifalar, tımarhaneler, yetimhaneler gibi hizmetleri sunan vakıflardır. İkinci kısım ise yani akarat-ı mevkufe bu müesseseleri finanse eden vakıflardı. Tarım arazileri, köprüler, mukatalar vs. her türlü gayrimenkul olabilirdi. Gelir getiren her türlü kaynak vakfedilebilirdi.

Vakıflar yine hukuki olarak farklı bir açıdan vakf-ı sahih ve vakf-ı gayrisahih olmak üzere ikiye ayrılıyor. Vakf-ı sahih, özel mülk statüsünde olan bir gayrimenkulün Allah rızası umularak özel mülk statüsünden çıkarılıp vakfedilmesidir. Vakf-ı gayrisahih ise devlet ricali tarafından belirli bir hizmetin karşılanması üzerine vakfedilmesidir.

İcareteyn Sistemi

İcareteyn, vakıf finansmanı açısından Osmanlı vakıf sistemi içinde önemli bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Sözünü ettiğimiz gayrimenkul vakıfları zamanla sel, deprem, yangın gibi sebeplerle tahrip olmaktaydı ve bunların yeniden tamiri için yüklü miktarda paraya ihtiyaç duyulmaktaydı. Tamir için yeterli para bulunamadığı zaman bu vakıflar hizmet dışı kalıyordu. İşte bu durumu önlemek için Osmanlı Vakıf Sistemi yöneticilerinin geliştirdiği İcareteyn sistemi karşımıza çıkıyor. Bu sisteme ikili kira sistemi de denilmektedir. Tahrip olmuş, yıpranmış, zarar görmüş olan gayrimenkul vakıfların yeniden işlevsel hale gelebilmesi için bunları kiralayacak olan yeni kiracılara ikili kira sistemi ile devrederek uzun vadeli şekilde kiralama yoluna gidilmiştir.

Örnekle açıklamak gerekirse; Bir hamam yıpranmış ve orayı yeniden işletmek isteyen sermaye sahibi kişi vakıf yetkilileri ile anlaşır ve gayrimenkulün onarımını üstlenir bu birinci kira olur. Sonra tamir edilen gayrimenkul kira seviyesinden daha düşük bir fiyatla o kişiye uzun vadeli olarak kiralanır. Bu da ikinci kiralama olur. Böylelikle harcama yapılmadan gayrimenkul onarılmış ve işlevsel hale getirilmiş olunuyor.

osmanlıda vakıf çeşitleri

Para Vakıfları

Para vakıfları konusu zaman zaman ulemalar arasında tartışma konusu haline gelmiştir çünkü İslam hukukuna göre paradan para kazanmak faize girer ve haramdır. Tartışmalar da olsa bu mesele Kanuni Sultan Süleyman tarafından bir komisyon atanarak çözülmeye çalışılmıştır. Kimi ulemalar haram, kimi ulemalar caiz demiştir. En sonunda dönemin Şeyhülislamı Ebusuud Efendi tarafından caizdir fetvası alınınca para vakıfları şer’i zemine oturmuştur.

Para vakıfları kendi içlerinde işlevleri itibariyle bir finansman kaynağı olarak belirli bir sermayenin vakfedilmesi işlemidir. Tabi bu paranın işletilmesi ile birlikte arta kalan kâr, müessesat-ı hayriye vakıflarına aktarılırdı. Yani paradan para kazanıyorlar ama bu kazanılan para hayırlı işler için harcanıyor. Gaye ve amaç için hayırlı bir düşünce. Vakfedilen paralar işleniyor buna da muamelat-ı şeriye deniyor. Bu paranın vakfedilmesi ve işletilmesinin harama düşmemesi için işlemlerin satın alma şeklinde yapılması gerekiyor.

Selâtin vakıfları

Osmanlı vakıf sistemi içinde Selâtin vakıfları da önemli bir vakıf çeşididir. Yani padişahların kurmuş olduğu vakıflardır. Bunlar genelde büyük külliyeler statüsünde kurulmaktaydı. Bunların vakıf gelirleri çok daha fazlaydı ve imkanları daha genişti. Selâtin vakıflarının sorumluluğu ise saraydaki Darüssaade ağasındaydı.

Haremeyn Vakıfları

Haremeyn vakıfları hicaz bölgesindeki kutsal yerlerde hizmet vermekteydiler ve Osmanlılar haremeyn vakıflarına çok önem verdiler. Pek çok sayıda gayrimenkulün gelirlerinin haremeyn vakıflarına tahsis edildiğini görüyoruz. Yol yapımı, gıda tedariki, su yolları, çevre düzenlenmesi gibi işlerde haremeyn vakıflar etkin rol oynardı. Toplanan gelirler yıllık olarak İstanbul’da toplanırdı, resmi ve dini törenlerle hicaz bölgesine gönderilirdi.